J.J. Abrams’ın yönettiği Star Wars: The Rise Of Skywalker’da, Palpatine’in geri dönüşüyle güçlenen First Order’a Resistance’ın karşı koyma çabalarını izliyoruz. İmparator Palpatine, galaksinin ücra bir yerinde kuluçkaya yatmış, devasa bir Star Destroyer ordusuyla tüm evrene diz çöktürmenin planlarını yapmaktadır. Palpatine, kendisiyle yüzleşen Supreme Leader Kylo Ren’i, Rey’i öldürmesi için kafalar. Bu arada Jedi eğitimine devam eden Rey, ailesi hakkındaki gerçekleri öğrenir. Kankası Finn ve Poe ile birlikte Palpatine’in saklandığı Sith gezegeni Exegol’a doğru bir yolculuğa çıkarlar.
The Rise Of Skywalker yüksek aksiyonlu ve eğlenceli bir film. The Last Jedi filminin ortaya çıkardığı eleştirilere cevaben olacak, kanona bolca referansla fanları tatmin etmenin Abrams’ın öncelikleri arasında olduğu görülüyor. Bu yüzden, The Last Jedi’ın öne sürmeye çalıştığı daha yenilikçi sorular (örneğin Rey’in sıradan bir soydan gelmiş olabileceği) örtbas edilerek Force Awakens’taki formüle geri dönülmüş.
Filmde bazılarının ölümden geri döndüğünü, bazılarının da plot armor sayesinde her tehlikeden sağ çıkabildiğini birçok kez gördüğümüz için, mantığı biraz askıya almak gerekiyor. Sevdiğimiz karakterlerin eninde sonunda hayatta kalacağını bilmek, filmin birbirini ardına gelen aksiyon sahneleriyle yaratmaya çalıştığı heyecanı buduyor. The Rise Of Skywalker, bu karakterlere dokunma riskini almayan tedbirli bir yol izliyor.
The Rise Of Skywalker, başlangıcında umut verici olan bir üçlemeyi Star Wars’un imajına olumlu ya da olumsuz pek bir katkıda bulunmadan sonlandırıyor.
