Heat

Heat (Büyük Hesaplaşma), tutkunun, takıntının ve hep daha fazla arzulanan hazların ortaklaştırdığı, zıt konumdaki iki yalnız adamın öyküsü.

Yönetmen: Michael Mann
Yıl: 1995
Tür: Aksiyon, Dram, Suç
IMDB: 8.2
Süre: 170 dakika
Puan: ★★★☆☆
Al Pacino. Heat filminden bir sahnede. 1995.

Neil McCauley’in (Robert De Niro) başını çektiği bir grup profesyonel banka soyguncusu, son işlerinde, planda olmayan şekilde güvenlik görevlilerini infaz ederler. Cinayet masasından tecrübeli polis amiri Vincent Hanna (Al Pacino) peşlerine düşer.

Michael Mann imzalı 1995 yapımı Heat (Büyük Hesaplaşma), sinemanın dev isimlerinden De Niro ve Pacino’nun canlandırdığı iki karakteri karşılaştırıyor. Birisi, büyük banka soygunlarında rol oynamış, oldukça zeki ve disiplinli bir hırsız, diğeri ise birçok suç organizasyonunun çökertilmesinde parmağı olan, oldukça zeki ve disiplinli bir polis. İki karakterin toplumsal açıdan durduğu yer birbirine taban tabana zıt konumlar olsa da, uğraşlarının arka planındaki motivasyonları benzeşiyor. Her iki adam da, yaptıkları işleri hayatlarındaki birincil öncelik haline getirmiş, ona tutkuyla ve hatta takıntıyla bağlı olan kişiler. Mesleklerine olan bu adanmışlıkları, onları işlerinde çok başarılı yapmasına rağmen iş dışındaki hayatlarını sekteye uğratıyor.

Hanna’nın aile hayatına yeterince ilgi ve özen gösterememesi, üçüncü evliliğini de sıkıntıya sokuyor. Eşinin ifade ettiği üzere, Hanna, kendisini mesleğiyle tanımlayan, cinayet dosyalarını evde olduğu zaman dahi aklından çıkarmayan, bu yüzden de zihnen müsait olmayan birisi. Fiziksel yakınlığa rağmen zihinsel olarak hep mesafeli kalması, hem eşinin hem de üvey kızının ondan uzaklaşmasına ve yalnızlaşmalarına sebep oluyor. McCauley için de durum çok farklı değil. Evli olmamasına rağmen, onun da insanlarla uzun süreli ilişkiler kurmada zorluk çektiğini anlıyoruz. Film boyunca birkaç kez tekrar ettiği “Tehlikeyi hissettiğinde 30 saniyede arkanı dönüp terk edemeyeceğin kimse olmasın” minvalindeki sözü, insanlara duygusal olarak bağlanmanın yaptığı işle (ve işiyle tanımladığı kişiliğiyle) tezat oluşturduğunu anlatıyor.

Özetle, biri hırsız biri polis kıyafetinde olsa da, bu iki karakter hırslar, takıntılar ve tutkular bakımından birbirleriyle bir hayli benzerler. Filmin ortalarında McCauley ve Hanna ilk defa yüz yüze geldiklerinde, ikisi de sonuna kadar gitmeye kararlı olduklarını birbirlerine söylüyorlar. Bu üstü çok da kapalı olmayan tehdidin arkasında, iki adamın birbirlerine karşı duyduğu bir saygı ve ortak duygu da var. Aynı kumar masasında, aynı hazzın peşinden koşan rakipler…

Filmde McCauley ve Hanna’nın romantik ilişkileri olarak ön plana çıkan iki kadın, genelde edilgen kişilikler olarak betimlenmiş. Justine (Diane Venora), eşi Hanna’nın duygusal mesafeliliğine bir ölçüde tavır alabilen bir kadın. Filmin bir sahnesinde, Justine Hanna’ya, “Seni neden terk etmediğimi anlamıyorum?” diyor. Seyirci olarak biz de anlamıyoruz. McCauley’in bir kitapçıda tanışıp yakınlaştığı Eady (Amy Brenneman) ise, tamamen McCauley’in maceraperestliğinin kurbanı oluyor. Yalnız hissettiğini anlıyoruz, ama bu McCauley ile bir ilişkiye gözü kapalı atlaması için yeterli bir gerekçe değil. Sonuçta ne hissettiği, hangi saiklerle hareket ettiği muamma olan bir karakter inşa edilmiş.

Filmin en zayıf olduğunu düşündüğüm nokta ise, hikayenin oldukça beklendik bir biçimde ilerlemesi. Yukarıda bahsettiğim McCauley’in “30 saniye kuralı” karakterlerin temel çelişkisini anlatıyor. Her iki karakter de filmin son karesine kadar bu düstura bağlı hareket ediyorlar. Bu durum, filmin bütününe dair bir tutarlılık algısı yaratsa da, polisiye-aksiyon janrasında belirleyici olan “şaşırtma” elementini ortadan kaldırıyor. Yönetmen Michael Mann, bu bakımdan işini riske atmayan, ana akım bir doğrultu seçmiş. Bunun yerine, söylediklerinden farklı hareket edebilen, her zaman tutarlı olmaya çalışmayan, seyircinin bilmediği yönleri olan ve seyircinin tahmin edemeyeceği kararlar alabilen karakterleri izlemek çok daha heyecan verici olabilirdi.

Heat, gösterişli aksiyon sahneleriyle zamanının ilerisinde bir film. Özellikle filmin başındaki ve ikinci saatindeki iki soygun sahnesi, filmin benzerleri arasından sıyrılmasını ve akılda yer etmesini sağlıyor. Filmin müzikleri iyi ama 1990’ların tekno-rock müziklerinden hoşlanmayanlar için pek iç açıcı olmayabilir. Tek boyutlu bir iki karakterin dışında, oyuncuların hepsi için yeteneklerini sergileyebilecekleri bir metin mevcut.

Bu film, De Niro ve Al Pacino ikilisinin aynı sahneyi paylaştığı ilk filmmiş. (İki oyuncu da Baba filminde rol almasına rağmen aynı sahnede bulunmamışlar.) Belki de De Niro’nun oynadığı Scorsese filmlerinin üzerimdeki etkisi sebebiyle, De Niro’yu hep daha çılgın, sağı solu belli olmayan karakterlerle özdeşleştiriyorum. Bu filmde ise De Niro, oldukça ağır başlı bir halde karşımıza çıkıyor. Hatta, “iyilerin” tarafında yer almasına rağmen, Al Pacino’nun oynadığı Vincent Hanna daha tekinsiz bir imaja sahip. Özetle De Niro’nun durgun performanslarından pek haz almıyorum.

Heat, güçlü oyunculukları ve etkileyici sahnelerine rağmen, ana akım sinemanın düsturlarına fazlasıyla bağlı bir film.

Sinemap Bülteni

Sinemap’ın haftalık bültenine abone olmak için emailinizi girin.