Inherent Vice

Inherent Vice’ta özel dedektif Larry Doc Sportello ile 1970 Kaliforniyası’nda duman altı bir labirente giriyoruz.

Yönetmen: Paul Thomas Anderson
Yıl: 2014
Tür: Komedi, Dram, Suç
IMDB: 6.7
Süre: 148 dakika
Puan: ★★★☆☆
Joaquin Phoenix. Inherent Vice filminden bir sahne. 2014.

“Inherent Vice”, gemilerde, kendi doğal özelliklerinden dolayı bozulma eğiliminde olan ve bu sebeple sigorta altına alınmayan kargoya verilen admış. Paul Thomas Anderson’un 2014 yapımı filmi, çürümeye yüz tutmuş bir haldeki Amerikan toplumunun lokal bir fotoğrafını çekiyor. Inherent Vice, arkaplanında Vietnam Savaşı’nın olduğu, Başkan Nixon ve Vali Reagan’ın çağının başlamasıyla, 1960’ların iyimserliğinin ve idealizminin artık tartışma götürmez biçimde sona erdiği yıllara bakıyor. Film, asla politik ya da sosyolojik bir iddia gütmüyor. Ancak, 60ların bitmiş olması, hüzünlü ve belki melankolik bir his olarak filmin komedi tonunu dengeliyor. Filmin konu aldığı karmaşık dedektiflik hikayesinin örtüsü kaldırıldığında, yaslı bir hal baş gösteriyor.

Inherent Vice’ın başlıca temalarını böyle özetlemek mümkün sanırım. Fakat Anderson, kolay bir okumaya izin vermeyen, belirli fikirlerin-akımların çerçevelerine bağlı kalmayan, derli-toplu olma kaygısı dahi taşımayan bir işe imza atmış. 60ların sevinçli kargaşasını yaratan kalabalıklar dağıldığında meydanda kalan toz bulutu, şaşkınlık, güvenilir bilinenlere karşı beliren güvensizlik ve derin bir hüzün filme de rengini veriyor. Çözülemeyen, çözme çabalarını geri tepen, kişilerin ve olayların birbirine karıştığı, kime inanacağımızı bilemediğimiz bir dedektiflik öyküsü…

Kahramanımız, Larry ‘Doc’ Sportello (Joaquin Phoenix) özel dedektiftir. Sürekli ot içen, bedensel temizliğe tövbe etmiş ve 60ların Hippi yaşam tarzına sımsıkı bağlı olan Doc, bir gün eski sevgilisi tarafından ziyaret edilir. Hala hisler beslediği eski sevgilisi Shasta Fay (Katherine Waterston) şimdilerde güçlü bir inşaat patronunun (Eric Roberts) metresi olmuştur. İnşaatçının eşi ve eşinin sevgilisi, adamı akıl hastanesine yatırıp servetine konmak istemektedir. Shasta bu plana engel olmak için Doc’tan yardım ister. Doc, başka bir ziyaretçisi tarafından inşaatçının bodyguardı olan Nazi sempatizanı Glen Charlock’u bulması için görevlendirilir. Çoğunlukla önüne düşen ipuçları Doc’u kayıp saksafoncu Coy Harlingen’a (Owen Wilson), oradan LAPD’deki kontağı Bigfoot Bjornsen’e (Josh Brolin), oradan masajcı Jade’e (Hong Chau), oradan da Golden Fang adlı bir gemiye (Golden Fang’in dişçi sendikası ya da uyuşturucu ticareti yapan bir Uzak Asya karteli olduğu da söyleniyor.) yönlendirir. Sıralamayı karıştırmış da olabilirim.

Doc’un tüm bu koşuşturması bir sonuç veriyor mu? Belki. (Örneğin Aryan Kardeşliği’ne bulaşmış olan saksafoncu ailesine kavuşuyor). Filme dahil olan onlarca karakterin yolunu kesiştiren tutarlı bir olay örgüsü var mı? Sanmıyorum. Hikayeyi bazen pek güvenilir olmayan bir dış sesin aracılığıyla, bazen de sürekli uyuşturucu etkisi altındaki Doc’un perspektifinden izliyoruz. Film, sürreal boyutlara taşmasa da, gördüklerimizin yaşantılarla ne kadar örtüştüğü, ortada hikayenin varmak istediği bir noktanın olup olmadığı belirsiz kalıyor. Filmin “noktası” belki de bu belirsizlik.

Inherent Vice, postmodern bir yazarın metninden hareketle çevrilmiş dışavurumcu bir yapım. İzlemesi zor, sıkıcı ve anlamsız bulmak ise kolay. Boogie Nights’ın (1997) bir döneme odaklanan keskin bakışını, Magnolia’nın (1999) tematik derinliğini ve tutarlılığını, There Will Be Blood’ın (2007) ciddiyetini bu filmde bulamıyoruz. Bunun yerine Anderson, daha hafif bir edebi uyarlama için kolları sıvıyor. Buna rağmen, Inherent Vice, Anderson’un paletinin genişliğini kanıtlayan ustaca çekilmiş bir film.

Joaquin Phoenix, The Big Lebowski’den Dude’u hatırlatan bir karakter portresi çiziyor. Phoenix, birbirinden çok farklı gereksinimlere sahip rollere uyum sağlayabilip, kariyerinde oynadığını her karakteri akılda kalıcı kılabiliyor. Filme asıl rengini katansa Doc ile Josh Brolin’un canlandırdığı anti-hippi Bigfoot arasındaki çoğu kez düşmancıl ve nadiren dostane ilişki. Bu ilişki, stereotipler arasındaki sınırların da geçişkenliğini, özellikle filmin sonundaki bir sahnede gözler önüne seriyor. Brolin’in performansı genel olarak çok hoş.

Sinemap Bülteni

Sinemap’ın haftalık bültenine abone olmak için emailinizi girin.