Howards End

Howards End, 1900’ler İngiltere’sinde yolları kesişen üç ailenin üzerinden sınıflararası diyalogun imkanlarını sorguluyor.

Yönetmen: James Ivory
Yıl: 1992
Tür: Dram, Romantik
IMDB: 7.4
Süre: 142 dakika
Puan: ★★★☆☆
Helena Bonham Carter, Emma Thompson ve Anthony Hopkins. Howards End, 1992.

Howards End, 20. yüzyılın başlarındaki İngiltere’de birbirleriyle yolları kesişen farklı sınıflardan üç ailenin hikayesini anlatıyor. Yönetmen James Ivory ve yapımcı Ismail Merchant arasındaki uzun soluklu ortaklığın öne çıkan ürünlerinden biri olan film, E.M. Forster’ın 1910’da yayınlanan bir romanından uyarlanmış.

Orta sınıflar içerisindeki iyi eğitimli, idealist ve hümanist bir damarı temsil eden Helen (Helena Bonham Carter) ve Margaret (Emma Thompson) Schlegel kardeşler, Helen’in yolunda gitmeyen bir gönül ilişkisi dolayımıyla Wilcox ailesiyle tanışık olurlar. Wilcoxlar, baba Henry Wilcox’un Nijerya’daki sömürge yatırımları yoluyla zenginliğe kavuşmuş, üst-orta sınıf bir ailedir. Eşi Ruth (Vanessa Redgrave) öldüğünde, Henry, Margaret’i yeni bir eş adayı olarak gözüne kestirir.

Hikayenin diğer yakasında ise Schlegel kardeşlerin şans eseri tanıştıkları genç bankacı Leonard Bast (Samuel West) ile ilişkileri var. Kapılarını yabancılara davetkarca açan kardeşler, zamanla Leonard’la arkadaş olur. Henry’den aldıkları bir tüyoya güvenip, Leonard’ın mevcut işinden ayrılıp, kendisine yeni bir iş bakmasını salık verirler. Bu tavsiyeye uyup işten ayrılan Leonard, yeni şirketinin küçülmesi sonucu ikinci işinden de çıkarılır. Helen, Leonard’ın işsiz ve yoksul kalmasında başta Henry olmak üzere kendilerinin de sorumluluğu olduğunu düşünür. Bunu telafi etmek için Henry’yi sorumluca davranıp, Leonard’a yardım etmeye ikna etmeye çalışsa da çabaları sonuçsuz kalır.

Schlegel kardeşler, birbirlerinden ayrışan yöntemlerle, Wilcoxlarla Bast ailesi arasında bir köprü kurmaya çalışıyorlar. Aristokratik bir yaşam tarzı sürdüren ve maddi çıkarlarını her şeyden üstün tutan Wilcoxlar, Bast ailesinin kendisini içinde bulduğu sefil durumla empati kuramıyor. Orta sınıfın daha geçişken düzleminde hareket eden ve bir yanda üst sınıfların ortamlarında boy gösterip diğer yanda alt sınıflarla hayırsever bir bağı eksik etmeyen Schlegel kardeşler, Wilcox ve Bast ailesi arasında kültürel bir aracı olup inşa etmeye çalıştıkları diyalog sürekli duvarlara tosluyor.

Helen ve Margaret bu diyalogun inşasında farklı yollar izliyorlar. Helen, ahlaki bir duruşla, Leonard’ın makus kaderinde kendisine bir rol biçerken, Margaret kız kardeşinin değişen ruh halinden etkilenerek Leonard’ın derdine ortak oluyor. Helen, Henry’yle yüzleşip, onun duyarsızlığını yüzüne haykırmak isterken, Margaret çok daha az çatışmacı bir rota izliyor. Hayalperest ve idealist kardeşine kıyasla, Margaret üst sınıf bir geleceği riske atmaktan kaçınarak, daha hesaplı ve stratejik bir tonda Henry’yle konuşmaya çalışıyor.

Ekonomik rasyonalitenin ve hesapçılığın güdümündeki bir karaktere sahip olan Henry, yoksullara dair bir sempatiye sahip olmadığını açıkça ifade ediyor. Margaret ile yaşadığı en samimi anlarda dahi, geçmişindeki hataların verdiği utancı ve hüznü açığa vuramıyor. Ağladığında ve utandığında elleriyle yüzünü kapıyor. Serbest ekonominin duyguya yer bırakmayan ilkelerini tümüyle kucaklamış olan Henry, bastırılamayan duygular kendilerini belli ettiğinde bir çocuk kadar savunmasız kalıyor.

Margaret, Henry’nin duygularla ve empatiyle olan temassızlığını, onunla olan iletişimin çoğu kez nafile olduğunu görüyor. Fakat yaşamayı seçtiği gelecek için bazı tavizlerde bulunmak zorunda olduğunun da farkında.

Howards End, klasik bir roman havasında akan, sanki 1992’den çok daha önce çekilmiş intibasını uyandıran, yavaş ama toplamda sıkıcı olmayan bir film. Kendisine Oscar kazandıran Margaret rolünde Emma Thompson başarılı bir performans sergiliyor. Margaret’in ikilemleri, gösterdiği irade ve hayal kırıklıkları yoğunlaşmış biçimde Thompson’ın oyunculuğunda yer buluyor.

Sinemap Bülteni

Sinemap’ın haftalık bültenine abone olmak için emailinizi girin.