Karim Ainouz’un yönettiği, aynı adlı kitaptan uyarlanan Invisible Life (Görünmez Yaşam), 1950’lerde, Rio de Janeiro’da birbirinden ayrı yaşamaya zorlanan iki kızkardeşin hayat öyküsünü anlatıyor. Kardeşlerden biri olan Euridice (Carol Duarte), ileride ünlü bir piyanist olmayı düşleyen içine kapanık birisi, diğer kardeş Guida (Julia Stockler) deli-dolu, aradığı aşkın peşinde koşan bir asidir. Orta halli, muhafazakar bir ailenin çocukları olarak ebeveynlerine kendi arzu ve hayallerini anlatamayan kardeşler, karakterlerinin tüm farklılıklarına rağmen birbirleriyle güçlü bir dayanışma içerisindedirler. Guida, hoşlandığı Yunan bir denizciyle kaçtığında yolları ayrılır. Farklı yollarda hayata tutunmaya çalışırken, birbirlerini hatırlamaktan ve aramaktan vazgeçmezler.
Invisible Life, ataerkil toplumsal yapının kadınların hayatlarında açtığı yaralar ve kadınların bu yaraları sarma mücadelesi üzerine bir yapım. Yönetmen Karim Ainouz, patriarkal toplumda yolunu bulmaya çalışan kadınların hikayesine hassas ve ölçülü bir şekilde yaklaşıyor. Invisible Life, patriarkaya direnişin “görünmez” kıldığı ve toplum dışına ittiği kadınlar hakkında konuşurken, boyun eğmenin “erkeğin gölgesi haline getirdiği” kadınları da es geçmiyor. Bu direnişin nüansları, direnenlere ve direnmeyenlere ödettiği bedeller filmde yer buluyor.
Invisible Life, erkekleri kadınların yaşamını cehenneme çevirmeye niyetli kötü insanlar olarak resmetmiyor. Filmdeki erkek karakterler çoğu kez “sıradan” insanlar. Fakat bu sıradan erkeklerin soludukları ataerkil kültür, nesilden nesile aktarılan erkeklik tarzı kadınların hayatını mahvetmeye yetiyor. Euridice ile kocası Antenor’un (Gregório Duvivier) ilişkisini gösteren her sahnede, Antenor’un Euridice’ın hayallerine ve arzularına anlam veremediğini, Euridice’in de eşinin kendisini anlayabileceğine belki de hiçbir zaman inanmadığını görüyoruz. Büyümek zorunda kalmamış, hayatın kendileri etrafında döndüğünü sanan erkeklerin dünyasında, Euridice ve Guida için nefes almak zorlaşıyor.
Invisible Life, belki de tanıdığımız, etrafımızdaki kadınların hayatlarından kesitleri yansıttığı için izlemesi yorucu bir film. Film, erkek egemenliğinin “gündelik akışının” kadınların bedenlerine ve hayatlarına yönelmiş bir ihlal olduğunu güçlü bir biçimde hissettiriyor. Erkeğin bu hikayedeki suçlu konumunu üstüne basarak ve gözlerini kaçırmadan söyleyebilmesi takdire şayan.
Kapalı alan çekimlerin, kırmızı ve yeşil renklerin hakim olduğu film domestik hayatın dinamiklerini keşfetmeye, buradaki şiddeti, dayanışmayı ve direnişi görünür kılmaya çalışıyor. Yeri geldiğinde cidden rahatsız edici olabilen, yeri geldiğinde uyumlu ve barışçıl bir tablo çizen etkileyici bir görselliğe sahip. Başrollerde Julia Stockler ve Carol Duarte mükemmel bir iş çıkarıyorlar.