Once Upon a Time in Hollywood

Quentin Tarantino’nun yönettiği Once Upon a Time in Hollywood (Bir Zamanlar… Hollywood’da) filminin eleştirisi.

Yönetmen: Quentin Tarantino
Yıl: 2019
Tür: Dram, Komedi
IMDB: 7.9
Süre: 161 dakika
Puan: ★★★☆☆
Leonardo DiCaprio ve Brad Pitt - Once Upon a Time in Hollywood'dan bir sahne

1960ların sonunda Hollywood film endüstrisine ve Westernlerine nostaljik bir bakış. Western dizi ve filmlerinde oynadığı kötü adam tiplemeleriyle orta seviyede bir üne kavuşmuş ama kariyeri düşüş eğrisinde olan Rick Dalton (Leonardo DiCaprio) ve Dalton’un dublörü Cliff Booth (Brad Pitt) filmin ana karakterlerini oluşturuyor. Kariyerinin gidişatından endişeli, çabuk parlayan ve duygusal Dalton’un aksine, Booth her daim cool, işvereni Dalton’a sadık, küçük ve görece yoksul bir hayatı olan birisi. Karakterlerinin tüm zıtlıklarına rağmen Booth ve Dalton’un birbirlerine bağlılığı, bir tür bromance hali, Tarantino’nun filmde inşa ettiği nostaljinin bir parçası olsa gerek.

Once Upon a Time in Hollywood, Tarantino’nun çocukluğunun filmlerine ve özellikle kendi sineması üzerinde kalıcı bir iz bırakmış Western türüne saygı ve sevgi dolu bir mektup. Haliyle kişisel motifleri yoğun. Tarantino’nun hafızasından bize yansıtmayı seçtiği anılarında, dönemin hippilerine karşı bir antipatiyi, üst sınıf California ortamının sakin hatta sıkıcı normalliğine dair bir özlemi, belirli bir erkek tiplemesi beğenisini ve kadınların bu hatıralar içerisindeki yokluğunu (çıplak ayaklar hariç) görmek mümkün. Bu bakımdan filmin (eğer varsa) siyasi perspektifi muhafazakar bir tonda.

Filme dair iki temel eleştirim var. Birincisi, Sharon Tate cinayetini konu alması, filmin Dalton ve Booth etrafında dönen ve cinayetlerle oldukça alakasız hikayesine gölge düşürüyor, onu ikinci plana atıyor. Dalton-Booth hikayesinin sıradanlığının-normalliğinin her an bir felaketle kesintiye uğramasını bekliyoruz ki, bu ana hikayeden çalan bir odak kayması. İkincisi, Tarantino’nun tarihsel gerçekleri revize eden bilindik kurgu tekniği bu filmde pek işlemiyor. Django Unchained ve Inglourious Basterds gibi örneklerde yönetmenin üzerinde oynadığı zemin, ırkçılık, kölecilik, Nazizm gibi makro-toplumsal akımlar. Bu arkaplanda, bir otantiklik iddiasını savunmadan, karikatür kötüler yaratmak ve şiddeti onlara yöneltmek haz verici olabilir. Bu hissi, Sharon Tate cinayeti gibi kişisel, tutarlı bir ideolojiye sahip olmayan, mantığa sığmayan bir eylem için söylemek mümkün değil. Çünkü karşıtlığını yaptığımız şeyin tam olarak ne olduğunu bilmiyoruz.

Brad Pitt, genel olarak bu tarz ‘rahat adam’ rollerine çok iyi uyuyor (Snatch, Burn After Reading vesaire.), bu filmdeki karakteri de istisna değil. Çağımızın en overrated (lakin nedense sürekli iyi yönetmenlerle çalışıp günü kurtaran) aktörü DiCaprio, yine “eh işte” bir performans sergiliyor. Hepimizin aşık olduğu Margot Robbie de eldeki materyalle yapabileceğini yapıyor.

Sinemap Bülteni

Sinemap’ın haftalık bültenine abone olmak için emailinizi girin.