The Lighthouse

Robert Eggers’in yönettiği The Lighthouse filminin eleştirisi.

Yönetmen: Robert Eggers
Yıl: 2019
Tür: Dram, Gerilim, Fantezi
IMDB: 8.3
Süre: 109 dakika
Puan: ★★★☆☆
Robert Pattinson ve Willem Dafoe - The Lighthouse filminden bir sahnede

Robert Eggers’un gotik, klostrofobik ve sürreal filmi The Lighthouse, deniz fenerinde beraber birkaç hafta geçirmek zorunda kalan iki adamın ilişkisine odaklanıyor. Bu adamlardan biri Thomas Wake (Willem Dafoe) yaşlı ve otoriter bir deniz kurdu ve küfürbaz bir sarhoştur. Ephraim Winslow (Robert Pattinson) ise, genç, mesleğinde henüz tecrübesiz, içine kapanık birisidir. İki deniz feneri bakımcısı arasındaki ilişki, Wake’in Winslow’a sürekli emirler yağdırması ve deniz fenerinin fener kısmına girmesine izin vermemesi gibi gerekçelerle kötü başlar. Film boyunca, bu iki adamın ilişkisi şiddetten, (alkolün de yardımıyla) ahbaplığa doğru evrilse de, ikili arasında dinmeyen bir çatışma potansiyelinin hep orada olduğunu hissedebiliyoruz. The Lighthouse’un hikayesi, denizcilerin sıkıştıkları izole ortamda birbirlerinin kurdu olmalarından ve yavaş yavaş deliliğe sürüklenmelerinden ibaret.

Filmin benim için en etkileyici yanı, hikayeden ya da içerdiği türlü sembolizmden ziyade görselliği ve içerdiği oyunculuklar. The Lighthouse, siyah beyaz olarak çekilmiş. Kapalı ortamlardaki gölgeleri kullanarak karakterlerinin sıkışmışlık hissine uygun bir atmosfer yaratmayı başarıyor. Her sahnede yönetmenin fotoğrafik bir görselliği hedeflediğini, siyah-beyaz çekimin olanaklarını sonuna kadar kullanmak istediğini görüyoruz. Willem Dafoe, oynadığı basmakalıp denizci tiplemesinde çok etkileyici. Karakter gelişiminin yükünü omzunda taşıyan Robert Pattinson ise, Dafoe’nin gölgesinde kalmasına rağmen iyi bir iş çıkarıyor. Yine de başlangıçtaki içine kapanık oyunculuğunun, sondaki deli haline kıyasla daha ikna edici olduğunu düşündüm. Bununla birlikte, Pattinson’ın son yıllarda indie filmlerdeki (Good Time, High Life) başarılı performansı Twilight’tan bu yana uzun bir mesafe katettiğini gösteriyor.

Film, karakterlerin arasındaki gerilim arttıkça ve Winslow deliliğe gittikçe yaklaştıkça bizi onların dünyasına davet eden sürreal bir ton kazanıyor. Ölü denizcilerin ruhlarını taşıdığı söylenen agresif martılar, deniz kızının merkezinde olduğu cinsel fanteziler, deniz canavarları-tanrıları, Winslow’un geçmişinden kişilerin ekrana sızması gibi olaylar hikayenin merkezine yerleşiyor. Belki de karakterlerin zor hayatlarına, izole hallerine, hayal kırıklıklarına, yalnızlıklarına tolere etmelerini sağlayan bu fanteziler zaman geçtikçe düşmanlaşıyor.

The Lighthouse benim zevkim için biraz “fazla sanat”. Ama, iyi oyunculuklar, 19.yy Amerikan edebiyatından fırlamış ifadeler ve aksanlar ve güçlü bir komedik altmetin filmi tahmin ettiğimden daha az sıkıcı kılıyor.

Sinemap Bülteni

Sinemap’ın haftalık bültenine abone olmak için emailinizi girin.