The Assistant

Kitty Green yönetmenliğindeki The Assistant, iktidarın bireyi sessizliğe nasıl mahkum ettiğini gösteriyor.

Yönetmen: Kitty Green
Yıl: 2019
Tür: Dram
IMDB: 6.0
Süre: 87 dakika
Puan: ★★★★☆
Julia Garner - The Assistant filminden bir sahne

Kitty Green’in yazıp yönettiği The Assistant, genç bir yönetici asistanının ofisteki bir gününü anlatıyor. Jane (Julia Garner), eğlence sektöründeki büyük bir şirkette yeni işe başlamıştır. İşyerinde yeni olmanın da etkisiyle uzun saatler çalışmakta, görev tanımının dışında olan ayak işlerine de koşturmaktadır. Genç kadınların ofisi sık sık ziyaret etmesi ve patronun eski eşinin telefonda histerik biçimde kendisiyle tartışması gibi olayların ardından, Jane, patronunun karanlık bazı ilişkiler içerisinde olduğundan şüphelenmeye başlar.

Weinstein davasına açık bir referansla kurgulanan The Assistant, iktidarın işlediği suçları gizleme biçimlerini inceliyor. Weinstein’ın cinsel suçlarının uzun yıllarca yankı uyandıramaması ve herkesin bildiği sırlar olarak kalabilmesinin ardındaki güç dinamiklerine eğiliyor. Jane’in ofisteki bir gününden yola çıkarak, mağdurları korumak isteyenlerin nasıl susturulduğu ve sıradan insanların nasıl suç ortağı haline getirildiği mercek altına alınıyor.

Yönetmen Green, çok yalın ve fakat derinlikli bir perspektifle iktidarı görünür kılıyor. Şirket yöneticilerine ve onların suç ağlarının nasıl örgütlendiğine bakmaktansa, iktidarın nasıl hissedildiğine vurgu yapıyor. Foucault’nun “iktidarı anlamak için onun etki ettiği noktalara bakma” tavsiyesini oldukça ciddiye alan bir yaklaşım var. Bu yaklaşımla uyumlu biçimde, filmde hiç görmediğimiz ve hatta adını bile bilmediğimiz Patron, Foucault’nun iktidar teorisindeki yönetilenin gözetlendiği fakat yönetenin görünmez olduğu Panaptikon fikrinin bir temsili olsa gerek. Aynı teoriden devam edersek, Kitty Green’in kötü karakterlerden ziyade sistemsel bir sorunla, çok başlı bir iktidarla yüzleşmek istediği de görülebilir.

The Assistant’ın en güçlü yönü, iktidarın bireyler üzerinde nasıl yılgınlık yaratıp, mücadele etmenin nafile olduğuna onları nasıl ikna edebildiğini göstermesi. Buna göre, iktidar yalnızca tepedeki bir ya da birkaç isimde cisimleşen bir olgu değil; aksine kurumsallaşmış, ezilenler arasında kendisine sessiz suç ortakları devşirmiş bir yapı. Jane’in kuşkularını ve kaygılarını anlatabileceği kimseyi bulamaması, kurum içerisinde dayanışmanın olmayışı ve Jane direnmeye çabaladığında da sinsi tehditlerle sindirilmek istenmesi iktidarın şirketin kılcal damarlarına işlediğini gösteriyor. Ağ şeklindeki bu örgütlenmede, Jane’in ofis arkadaşları gibi, sisteme subap görevini üstlenen mikro iktidarlar da mevcut. Jane, bir yanda sesini çıkarmak isterken, diğer yanda çarka dahil oldukça bu mikro iktidarlardan biri olacağını seziyor. Film, Jane’in deneyimlediği yalnızlaşmaya, güçsüzlük hissine, hayal kırıklığına odaklanıyor. Bu hisler ise, iktidarın bireyi biçimlendirme sürecinin öncül aşamaları.

The Assistant, durağan bir ritimle ve yalın bir tonla, seyirciyi iktidarın birey üzerinde yarattığı hisleri deneyimlemeye çağırıyor. Bu hislerde tahakkümü hisseden ya da sezen herkese tanıdık gelecek bir evrensellik var. Filmin tüm yükünü üstlenen Julia Garner bu hisleri ekrana başarıyla taşıyor.

Sinemap Bülteni

Sinemap’ın haftalık bültenine abone olmak için emailinizi girin.