Sınırlı yeteneklerine rağmen, şöhrete kavuşacağına katıksız bir inancı olan Rupert Pupkin (Robert De Niro), idolü olan komedyen Jerry Langford’ı takibine alır. Pupkin, annesiyle yaşadığı evin bodrumunda stand-up provaları yapmakta ve kendisine şöhretin kapılarını açacağına inandığı Langford’la tanışabilmek için hiçbir fırsatı kaçırmamaktadır. Ofisini meşgul ederek ve evine sürpriz bir ziyaret düzenleyerek Langford’un dikkatini çekemeyince, çareyi onu kaçırmakta bulur.
The King of Comedy, sanrılarının esiri olmuş bir karakterin incelemesi. 34 yaşındaki Pupkin, artık sıfırdan başlayıp zirveye ulaşamayacağının farkında. Zirveye giden kısa yol, Langford’un onu himayesine almasıyla, şöhretin kapılarını onun için açmasıyla mümkün. Pupkin için şöhret, özgünlüğüyle ve yetenekleriyle beğeni kazanabilmekten ziyade, Langford gibi şöhretli birisini ikame etmekle, şöhretliler kulübüne bir şekilde girebilmekle alakalı.
Komedi sektöründekilerin Pupkin’in yeteneklerinden tatmin olmaması ve onu daha fazla çalışmaya teşvik etmeleri, Pupkin’i caydırmaya yetmiyor. Pupkin narsisistik bir beğeni ihtiyacı ile güdülen ve bu beğeniyi elde edene kadar tatmin olamayacak bir karakter. Beğenilmeye olan güçlü arzusu, Pupkin’in kendi eksikliklerini sorgulamasını ve kendisine dair gerçekçi bir algıya sahip olmasını engelliyor.
The King of Comedy komedi türünde bir yapım değil. Aksine, Pupkin’in sorunlu psikolojisine, yalnızlığına ve kronik iletişimsizliğine odaklanan bir dram. İletişimsizlik filmin ana temalarından birini teşkil ediyor. Pupkin’in tüm beğeni arzusunun arkasında, kişisel tarihindeki tanınmamanın, kulak verilmemenin, beğenilmemenin bir birikimi var. Pupkin’in ulusal televizyonda sahneye çıkması, sanki hayatı boyunca deneyimlediği görünmezliğin bir anda son bulması anlamına da geliyor. Kimse kendisini beğenmezken, bir anda herkesin ona tapındığı bir devrim TV’de gerçekleşebilir. Pupkin böyle düşünüyor.
İletişimsizlik teması, film boyunca karakterler arasındaki konuşmalarda da kendisini gösteriyor. Herkesin monolog halinde konuştuğu, karşısındakinin söylediklerini dinlemediği, tek kişilik bir oyunda sahne aldığını düşündüğü bu konuşmalar, karşılıklı bir anlayışa varamıyor. Pupkin, Langford ile konuşmak istediğinde Langford onu başından savıyor, Langford en sonunda kendisini içtenlikle anlatmak istediğinde de Pupkin onu dinleyemiyor. Konuşmak, çoğu sahne sanatında olduğu gibi monolog olarak, konuşma hakkını elinde bulunduran sahnedekinden dinleyicilere tek yönlü olarak akan bir eylem olarak kurgulanmış.
Pupkin’in sanrılı karakteri bazen her an her şeyi yapabilir izlenimi verse de, film ilerledikçe Pupkin’in bazı ahlaki sınırlamaları olduğunu görebiliyoruz. Bu bakımdan, Taxi Driver ya da Raging Bull filmlerinin aksine, Scorsese’nin, amaçladıklarını elde etmek için şiddeti bir olasılık olarak görmeyen bir karakter inşa etmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Bu bakımdan, şiddete meyil verebilecek bir umutsuzluğun ya da karamsarlığın Pupkin’e uğramadığını söylemek mümkün. Pupkin’in şöhret dünyasında arzuladığı hayatın altındaki sisteme dair bir eleştirisi, bu sistemin adaletine bir güvensizliği yok. Etrafındaki kimsenin ona umut vermemesine rağmen, Pupkin kendi çabaları ve ısrarıyla bir gün spot ışıklarında kendisine yer bulabileceğine kuşku duymuyor.
Pupkin’in temelsiz ve fakat sarsılmaz inancı sabit bir karakter inşasına önayak oluyor. Bu karakterin kapsamlı bir sorgulama momenti, bir kırılma anı, tavırlarında köklü bir değişim olmuyor. Dolayısıyla bir tatmin noktasından, hikayenin eriştiği bir katarsisten bahsetmek de mümkün değil. The King of Comedy, Scorsese’nin filmlerinde aşina olduğumuz keskin dönüşler yapan ya da vites artıran karakterlerin yerine, vasat komedi yeteneklerine sahip takıntılı birisinin sabitliğine odaklanıyor. Karakter, sisteme isyan etmekle ona baş eğmek arasında muğlak bir pozisyonda konum alıyor. Bu eylemsizlik pozisyonu, filmde süreğen ve fakat tatmin edilmeyen bir beklenti ve huzursuzluğu hakim kılıyor. The King of Comedy’nin monotonluğu, filmin Scorsese’nin diğer eserleri kadar sarsıcı olmasını engellese de, ona özgünlüğünü veren başlıca özelliği.
Bir karakter eksizi olarak The King of Comedy, De Niro’nun oyunculuğuna fazlasıyla yaslanıyor. De Niro, karakterinin temkinsizliğini, komik olmadaki beceriksizliğini, değişime kapalılığını mükemmel yansıtıyor.